Sıradan bir güne başladınız. İşe geç kalmamak için hızlı olmanız gerekiyor. İş yerinde yapılması gereken bir ton iş sizi bekler.
Yatağınızı toplayacaksınız, kahvaltı için bir şeyler atıştırıp (genellikle yapılmaz) hızla kaybolacaksınız evden.
Yine sıkıcı müşteriler, gereksiz ıvır zıvır işler…
Bitmeyen patron istekleri ya da amirlerinizin sinir bozucu emirleri.
Ya da bir türlü söylediklerinizi anlamayan, koyduğunuz hedefleri gerçekleştiremeyen işçileriniz…
Aracınızla çıksanız boğucu trafik, toplu taşıma araçları deseniz tiksindirici koku ve sıkışık tepişik uzun bir ayakta geçen yolculuk.
İş seyahatine çıksanız havaalanında saatlerce uçağı bekleme, otobüse binseniz bir çocuk ağlaması, sinir bozucu bir muavin ve gürültülü bir şekilde konuşan üniversiteliler.
Gel de bu Dünya’da doğ!!!
Yaşamınızda bir damla gözyaşı dökmemiş olsaydınız ne hissederdiniz?
Hiç kimse sizi kırmamış olsaydı, terkedilmemiş olsaydınız, kötü bir söz asla işitmemiş olsaydınız ne hissederdiniz?
Hayaller dünyasında yaşasanız, zihninizden geçen tüm güzellikler sizi bulsa ne düşünürdünüz?
Göz göze geldiğiniz herkes size tebessüm etse, bir dediğiniz iki olmasa…
Patron olsanız tüm dünyayı durmaksızın gezen. Tüm istekleri anında yerine gelen..
Daha sıralayalım mı hayallerinizi?
Yaşadığımız mucizelerin hangilerinin farkındayız?
Hayatın bize sunduğu bu heyecanlı serüvene ne kadar teşekkür ettiniz?Ya da hiç ettinizmi?
Rutinleştiği için hayatta, ıskaladığımız, o kadar mükemmel işler, insanlar, olaylar var ki!!!
Teşekkür etmek bizde adetten ağız ucuyladır demeyin sakın. Kaybetmek için geldiyseniz bu hayata cimri olmaya devam edin, ağzınıza almayın.
Ancak, kazanmak için burada olanlar, içini doldura doldura, tebessüm ile, samimiyet ile sıcak birşekilde bu sihirli iki kelimeyi söylemeye devam edin; TEŞEKKÜR EDİN.
Yemeğimizi özenle yapan, bizler için büyük emekler harcayan annemize – babamıza, hoş geldin diyen ev ahaline, “teşekkür edin”.
Maaşınızı yatıran patronunuza, bütün ay faydalı olmak için çırpınan çalışanınıza, sizlerle birlikte hareket eden takım arkadaşlarınıza, “bir teşekkür de siz edin”.
Tam tersi olsa ne yapardınız?
Arkalarından ya da önlerinden bir ağız dolusu söz söylerdik, şikayet ederdik değil mi?
Bize bu durumu yaşatmadıkları için onlara “teşekkür edin”. “Zaten yapmaları gereken bu” diyerek kendimizi kandırmayalım.
Kazanmak istiyorsanız “teşekkür edin”.
Bu yazıyı yazmama ilham veren kişi bir otobüs firmasında çalışan muavin arkadaşımdır.
İşimden dolayı sıkça seyahat ediyorum. Bir anadolu şehrine konferans için giderken hafif toplu, saçlar o biçim bir muavine denk geldim bindiğim otobüste. Bakalım hangi komplekslerle hizmet edecek yolculara diyemerakla beklemeye başladım.
Taa ki önyargı tokadını yiyene kadar. Müthiş bir güleryüz ve iş aşkı… İnanmayacaksınız ancak, ben böyle bir aşk görmedim. Bu denli özenle, hızlı bir şekilde ve keyif alarak muavinlik yapan bir iş insanı tanımadım. Kendimden utandım ben bu kadar özenmiyorum diye.
Şimdi arkadaşım oldu, facebook üzerinden yazışıyoruz sık sık. Güzel bir dost, harika bir iş insanı.
Otobüste benimle birlikte 45 kişi daha vardı. Şikayet edebilecekleri zerre kadar bir şey olmadı. Aksine muazzam bir hizmet aldı herkes. İçlerinden biri dahi çıkıp da teşekkür etmedi.
“Helal olsun sana”dedim girdim koluna.
Buyur abi dedi.
Sen buyur dedim
Tebessüm ettik karşılıklı..
Başladım anlatmaya.
Samimi bir şekilde tokalaştım ve sıcacık bir teşekkürü patlattım.
Tuhafıma giden küçücük bir aksaklıkta ağız dolusu laf söyleyen bizler, işler mükemmel dahi olsa bir teşekkürü çok görüyoruz. Kendime çok kızdım ve dersimi aldım.
Hayatı kazanmak için BİR TEŞEKKÜR YETER, unutmayın dostlar!
Zaman ayırıp okuduğunuz için TEŞEKKÜR EDERİM.