Kayıp Ahlak

Toplum olarak bizleri diğer toplumlardan ayıran en önemli değerlerin başında ahlak gelir. İfade doğru ancak –dili geçmiş zaman eki kullanmam gerekiyordu. Çünkü bu farkı oluşturan özelliğimiz her geçen gün kaybolmakta.

Atalarımızdan, anne ve babalarımızdan kalan veya kalabilecek en büyük miras ahlaktır. Son zamanlara kadar da böyle olmuştur. Ne var ki son dönemlerde tedavülden kalkmıştır, kaldırılmıştır. Altında onlarca, yüzlerce sebep yatıyor. Hepsini irdelemeye kalkarsak sayfalar dolusu yazı çıkar ortaya. Biz, o ve onun gibi değerlerimizi kaybettiğimizde neler yaşıyoruz; bunun üzerine düşüncelerimi paylaşmak isterim.

“Hiçbir miras dürüstlük kadar zengin değildir.”
William Shakespeare

Günümüzde Ahlak’ı birçok bölüme ayırıyorlar. Ancak Ahlak bir bütündür ve bölünemez. Birey beşeri ilişkilerinde eşit davranmıyor; ancak ticarette dürüst ise, bu bireye ahlaklı denilebilir mi? Elbette hayır. Bu yüzden Ahlak bir bütündür ve bu şekilde değerlidir.

Tüm güzel huy ve alışkanlıklar Ahlak’ı oluşturan etmenlerdir desek yanılmış olmayız. Bir eksik, tüm bütünlüğü, güzelliği; yani Ahlak’ı bozar. Bu yüzden eksiksiz uygulamakla ahlaklı olunur.

Çevremize ahlak gözlüğümüzü takıp da dikkatle bakarsak, çok az kişinin ahlaklı olduğunu görebiliriz. Tablo bu kadar karamsar mı? Maalesef evet.

Bizleri yönetenlere; vekillere bakıyorsunuz, birbirlerini yolsuzlukla suçluyorlar. Kimse kimseye güvenmiyor. Neden? Burada ahlaki bir boşluk yok mu? Neden güvenemiyoruz, neden güven veremiyoruz? İş sadece oy almak mı? Elbette hayır ancak, ahlakımız kayıp…

Bir kurumu mutlaka denetleyen başka bir kurum var. Birçok alanda müfettişler var. Bunların işleri nedir? Teftiş etmek. Neyi? İhlal yapanları (Ahlaksızları). Ancak, ahlakımız kayıp…

Dünyaca ünlü, milyon dolarlarla transfer edilen, herkesin gözleri üzerinde olan; futbolcular, top kendi ayağından dışarıya çıkmasına rağmen elini kaldırıp taç benim diyebiliyorsa, bu durumda kendileri ne oluyor acaba? Tüm izleyicilere örnek olması gereken bu milyon dolarlık ayaklarda eksik olan nedir? Milyonlarca izleyicinin önünde nasıl yalan atabiliyorlar? Çünkü ahlakımız kayıp…

Böyle bir düzende yaşıyoruz. Bakınız her geçen gün cezai yaptırımı olan birçok kanun çıkmakta. Neden? Ahlaki boşlukları kapatmak için. Toplum olarak nereye gidiyoruz acaba?

Çok değerli bir anayasamız var. Neden içerisinde o kadar madde var? Tek bir madde olmalı, anayasa tek bir dayanağa sahip olmalı. O da ahlak. Ancak ahlakımız kayıp…

Tüm insanlarımız ahlaklı olsa yasalara ihtiyacımız olur mu? Kırmızı ışıkta geçilir mi, işini layıkıyla yapmayan olur mu, büyüklerine saygısız davranan, öğretmenine diklenen, vergisini kaçıran, sokaklarda kavga eden, kendisi gibi düşünmeyene düşman olan, statlarda küfreden, kimseye güvenmeyen, saymayan sevmeyen, çıkarı uğruna her şeyi yapan, yalan atan bir gençlik, insanlık olur mu? Trafik kazaları olur mu? Depremler de can kaybı olur mu? Bugün hepsi oluyor. Çünkü ahlakımız kayıp…

Bir mal alırken kusurlarından bahsedip fiyat kırmaya çalışan, aynı malı satarken ise onu överek yere göğe sığdıramayıp müthiş kar yapmaya çalışan bir anlayış var toplumda. Amaç sadece zengin olmak mı? Daha da ileriye gideyim, amaç sadece yaşamak mı? Hayır. Ancak ahlakımız kayıp…

Nereye ulaştığınız mı önemlidir hayatınızda, yoksa oraya nasıl ulaştığınız mı? Kaçımızın derdi ahlaklı olmak, dürüst olmak? Bu uğurda ne kadar çaba sarf ediyoruz? Ne kadar örnek oluyoruz? Sistemin müsaadesi dâhilinde mi ahlaklıyız, yoksa ahlaklı bir sistemi oluşturma çabası içinde miyiz?

Toplumu aydınlatacak, ülkeyi refaha ve büyük güce kavuşturacak, bireyleri en yüksek mutluluğa eriştirecek, hayatı anlamlı kılacak tek bir şey vardır; o da Ahlaktır. Ahlaklı bireyler yetiştirdiğimizde, herkes dürüst olacaktır. Kanunlar gereksiz kalacaktır. Hapishaneler işlevsiz olacaktır. Denetim mekanizmaları gereksiz kalacaktır…

“Devletler kanunla değil, ahlakla daha iyi yönetilir.”
Sokrates

Ayrım yapmaksızın her bireye güven duyulacak, güven verilecektir. Sevgi ve saygı temel değerlerimiz olacaktır. Herkes işini layıkıyla yapma çabası içinde olacaktır. İyiliğe, güzelliğe, mükemmelliğe erişmek için herkes çaba sarf eder durumda olacaktır. İşbirliği ön plana çıkacaktır. Ben değil biz olunacaktır. Birimiz değil, tüm toplumumuz kalkınacaktır. Birlik ve paylaşım pekişecektir. Hiçbir alanda keşmekeş meydana gelmeyecektir. Hepsi ahlakımıza bağlı…

Bir insana sevgi ve saygı göstermek için, mutlaka onu tanıyor olmak zorunda mıyız? Aynı dili konuşuyor, aynı ırktan, aynı dinden, aynı renkten, aynı şehir veya ülkeden, milletten olmak zorunda mıyız? Yoksa sadece insan olması, bizim için yeterli ve en geçerli sebep mi olmalı?

İşe hak edeni mi yoksa tanıdığımızı mı almalıyız? Sırası gelene mi yoksa ahbabımıza mı hizmet etmeliyiz?

Hayat kendi çıkarlarımız uğruna yaptığımız torpillerle dolu. Önlenemez artış devam etmekte. Lehimize görünen bu torpiller kendimize yaptığımız en büyük kötülüktür aslında. Ahlaksız sistemin parçası olarak, yarın öbür gün evladımız, eşimiz, dostumuz veyahut kendimiz hak ettiğimiz yerlere gelemeyeceğiz. Sebebi ise kendimiz.

Yapılan her torpil, adeta suya atılan bir taşın oluşturduğu halkalar gibi giderek yayılmakta ve büyümektedir. Halkaların kapladığı alandaki herkes bundan da etkilenmektedir. En başta kendimiz.

Peki, ne yapmalıyız? Çok mu zor ahlaklı olmak? Bizim övündüğümüz; ancak utanç duymamız gereken bir erdem. En kestirmeden yanıtlamak gerekirse, tüm yaptıklarımızın tersini yapmalıyız.

En başta anne babadan başlayabiliriz. Bizler çocuklarımıza ne kadar ahlaklı davranıyoruz? Onlara örnek olabiliyor muyuz? Herkese karşı eşit mesafede durabiliyor muyuz? Yoksa çıkarlarımız doğrultusunda kendimize ayrıcalık mı tanıyoruz? İlk olarak yalansız yaşayabiliyor muyuz? Veya onları renklendirip masumlaştırmaya mı çalışıyoruz? Yalanın beyazı olur mu, rengi olur mu? Bunu en başta kendimiz düşünmeliyiz. Daha sonra da çocuklarımıza nakletmeliyiz. Dürüstlüğün bir ayrıcalık değil, zorunluluk olduğunu aşılamalıyız. Her konuda her zaman dürüst olmayı öğrenmeliyiz, öğretmeliyiz.

Örneğin bir yerde bir işimiz olsun, hemen orda tanıdık var mı diye derin bir araştırma yapılır. Acaba neden? Belki yardımcı olur, faydası dokunur diye olabilir ancak çok küçük bir yüzdeyi oluşturur bu. Büyük yüzdeyle orda kendimize nasıl bir ayrıcalık gösterebiliriz’in araştırmasıdır aslında bu.

Topluma baktığımızda ahlaki yönden çocuğumuza örnek gösterebileceğimiz kaç kişi mevcut? Maalesef her geçen gün azalmakta.

İlk eğitimin başladığı aile kurumundan sonra ilk, orta ve yüksek öğretim okullarında mutlaka ama mutlaka “Ahlak ve Dürüstlük” dersi yürürlüğe konulmalı ve haftalık en az 2 saat olmalı. Böylece temelden ahlak eğitimini bireylere vermiş oluruz. Teori olarak halkımız tarafından çok iyi bilinen ancak pratiğe dökemediğimiz bir gerçek vardır. Ki şöyle: Sağlam bir bina inşa edebilmek için çok sağlam bir temel atılmalıdır. Eğitimin olduğu her alanda mutlaka ahlak dersi de bulunmalı.

İnanıyorum ki, eğitim zincirimiz yaygınlaştıkça sadece eğitimli, formasyona sahip bireyler değil, ayrıca ahlaklı bireyler de yetişecektir. Toplumsal olarak manevi anlamda sıkı bağlara sahip olunacak ve hayattaki her alanda sadece birey olarak değil toplum olarak da başarı kaçınılmaz hale gelecektir.

Değerlerimize sahip çıkalım. Unutmayalım, unutturmayalım. Söz ile değil eylemlerimizle örnek olalım. İnsanı değerli kılan, diğer canlı varlıklardan ayıran, maneviyatıdır, değerleridir. Gelin, çabamız bu yönde olsun.

Leave a Reply

%d